UA-47015413-1 CaDıNıN DüNYaSı: 2010

8 Aralık 2010 Çarşamba

TUZLU KAHVE

Kiza bir partide rastlamisti.. Harika birseydi. O gün pesinde o kadar delikanli ...vardi ki.. Partinin sonunda kizi kahve içmeye davet etti.


Kiz parti boyu dikkatini çekmeyen oglanin davetine sasirdi, ama tam bir kibarlik gösterisi yaparak kabul etti. Hemen kösedeki sirin kafeye oturdular. Delikanli öyle heyecanliydi ki, kalbinin çarpmasindan konusamiyordu. Onun bu hali kizin da huzurunu kaçirdi.. "Ben artik gideyim" demeye hazirlanirken, delikanli birden garsonu çagirdi..

"Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi.. "Kahveme koymak için.."

Yan masalardan bile saskin yüzler delikanliya bakti..

Kahveye tuz!..

Delikanli kipkirmizi oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye basladi. Kiz, merakla "Garip bir agiz tadiniz var" dedi..

Delikanli anlatti:

"Çocukken deniz kenarinda yasardik. Hep deniz kenarinda ve denizde oynardim. Denizin tuzlu suyunun tadi agzimdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.. Bu tadi çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadi dilimde hissetsem, çocuklugumu, deniz kenarindaki evimizi ve mutlu ailemi hatirliyorum. . Annemle babam hala o deniz kenarinda oturuyorlar.. Onlari ve evimi öyle özlüyorum ki.."

Bunlari söylerken gözleri nemlenmisti delikanlinin.. Kiz dinlediklerinden çok duygulanmisti.

Içini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmaliydi. Evini düsünen, evini arayan, evini sakinan biri.. Ev duyusu olan biri..

Kiz da konusmaya basladi.. Onun da evi uzaklardaydi.. Çocuklugu gibi.. O da ailesini anlatti. Çok sirin bir sohbet olmustu.. Tatli ve sicak.. Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel baslangici olmustu tabii.. Bulusmaya devam ettiler ve her güzel öyküde oldugu gibi, prenses, prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yasadilar. Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kasik tuz koydu, hayat boyu.. Onun böyle sevdigini biliyordu çünkü.. 40 yil sonra, adam dünyaya veda etti.

"Ölümümden sonra aç" diye bir mektup birakmisti sevgili karisina.. Söyle diyordu, satirlarinda..

"Sevgilim, bir tanem..

Lütfen beni affet. Bütün hayatimizi bir yalan üzerine kurdugum için beni affet. Sana hayatimda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.. Ilk bulustugumuz günü hatirliyor musun?.Öyle heyecanli ve gergindim ki, seker diyecekken 'Tuz' çikti agzimdan.. Sen ve herkes bana bakarken, degistirmeye o kadar utandim ki, yalanla devam ettim. Bu yalanin bizim iliskimizin temeli olacagi hiç aklima gelmemisti. Sana gerçegi anlatmayi defalarca düsündüm. Ama her defasinda korkudan vazgeçtim.

Simdi ölüyorum ve artik korkmam için hiçbir sebep yok.. Iste gerçek.. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama seni tanidigim andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pismanlik duymadan. Seninle olmak hayatimin en büyük mutlulugu idi ve ben bu mutlulugu tuzlu kahveye borçluydum. Dünyaya bir daha gelsem, herseyi yeniden yasamak, seni yeniden tanimak ve bütün hayatimi yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da.."

Yasli kadinin gözyaslari mektubu sirilsiklam islatti.

Lafi açildiginda birgün biri, kadina "Tuzlu kahve nasil bir sey" diye soracak oldu..

Gözleri nemlendi kadinin..

"Çok tatli!.." dedi..

5 Şubat 2010 Cuma

SHAKSPEARE DİYOR Kİ:

 "İnsanların çoğu sevmekten korkuyor, kaybetmekten korktuğu için....Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.... Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.....Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için.....Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.........Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.....

HERCAİ


Çok uzun yıllar önce iki kır çiçeği birbirlerine aşık olurlar. her bahar diğer çiçekler gibi onlar da açıp güneşe merhaba derler. fakat bir bahar başlangıcı bu çiçeklerden biri diğerine; “biz diğer çiçekler gibi bu bahar açmayalım, kışın ortasında herkesin soğuktan kaçtığı karlı günlerde açalım ki, bütün doğa bize ait olsun” der ve ikisi de o bahar açmamaya karar verirler. biri açmak için kışın gelmesini ve karın yağmasını beklerken, diğeri o yaz açar. o gün bugündür, karda açan ve sevgilisini bekleyen çiçeğe “kardelen”, sevgilisini yarı yolda bırakan çiçeğe de “hercai” denilir. işte bu yüzden hayırsız sevgiliye “hercai” diye hitap edilir...

Can Yücel'den...

Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama
Yarım saat erkene kurulsun saatin.
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..
Pencerini aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin...
Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin...
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin.
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart,
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine,
Bak güzelim kahvaltının keyfine.
Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin..
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile...

KARDELEN \KARINCA

**
İki şeye heyretle bakarım hep,
Hatta biraz da utanarak...
Birincisi kardelendir,
İnadı mucize gibidir...
Diğeri ise,
Kendinden büyük ekmek kırıntısını,
Ya da bir yaprağı,
Asla pes etmeden
Sırtında taşıyan karınca...
**
Doğa...
Doğanın parçası ikisi de,
Kardelen ve karınca...
Biz sahip olmaya çalışalım duralım
Hangimiz yetişebiliyoruz
Kardelen ve karıncanın hızına,
İnadına...

SeNSiZiM

sen gitti gideli ağlıyorum
sensizken ellerimi bile ısıtamıyorum
gittiğin günden beri bahar...lara küstüm!
yoksun diye çiçeklerin rengi bile değişmiş
hepsi simsiyah
beni merak ediyorsan eger,
sensizken nasılsam öyleyim
bir yanım yarım
bir yanım eksik
bir yanım yitik
anla işte sensizim